İnşaat Tedarik Dergisi

İnşaat – Yatırım – Proje – Ulaştırma – Mimarlık – Enerji – Maden – Şantiye

Sahel şeridinde yer alan ülkeler belli noktalarla kültür ve yaşam biçimi açısından Akdeniz’e kıyısı olan Afrika ülkeleriyle her ne kadar benzerlik taşısalar da, Sahel ülkelerinin nüfus yoğunluklarının çölün güneyinde yer alması nedeniyle Sahra Altı Afrika’nın ayrılmaz birer parçasıdırlar. 

Bu çalışmamızda konuyu yatırım yapmak isteyen ülke ve şirketler açısından değil, tam tersi; kıta ülkeleri açısından değerlendirmeye çalışacağız.

Çünkü ticari danışmaların yaptığı en büyük hataların başında gelen şey, tüm yatırım ve finansmanın yatırımcı açısından değerlendiriliyor olmasıdır.

Evet. Afrika ülkeleri sermaye karşısında güçsüz olabilirler. Ama gözden kaçan asıl olgu, kıta ülkelerinin siyasileri satın alındığında veya iç karışıklıklarla tehdit edildiklerinde ya da ekonomik açıdan sıkıştırıldıklarında doğal olarak birkaç yüzyıl önceki sömürgecilik faaliyeti modern haliyle tekrar devreye giriyor ve bu kıskaçtan kurtulabilecek Afrika ülkesi şimdilik ve yakın bir gelecekte olmayacaktır.

Bir güç odağı herhangi bir Afrika ülkesini sömürmeye başladığında, bir başka sermaye odağı ya onlarla iş birliği yapıyor ya da stratejik üstünlük sağlayarak kıtada egemenliğini sürdürüyor ve bu döngü kıtanın yeraltı kaynakları tükenene kadar devam edecek görünüyor.

Eskiden Latin Amerika’da şeker pancarı yetiştiriciliği için Afrika insanın fiziksel gücüne ihtiyaç duyuluyordu. Şimdi ise, sanayi ve teknolojik gelişmişlik için yeraltı kaynaklarını elde etmek adına kıtanın genç nüfusuna kendi topraklarında gereksinim duyuluyor.

Çünkü kıtada inşa edilen demiryolları, karayolları ve limanlar açık ara farkla Afrika’nın maden ve tarım ürünlerinin dünya pazarına girmesi için kullanılmaktadır.

Dünya tarihine baktığımızda sermaye sürekli güneyden kuzeye doğru akmıştır. Kölelik ve sömürgecilik açısından da ten rengi koyulaştıkça tüm bu olumsuzlukların artmaya başladığı su götürmez bir gerçek ve burada ırkların antropolojisi devreye giriyor. 

Sahra Altı Afrika’yla ilgili bu yoğun bilgi aktarımından sonra, artık kıtadaki yatırım stratejilerin nasıl biçimlenmesi gerektiğine odaklanabiliriz.

Ana Güç Odakları

En başta Çin ve Rusya, etik değerleri önemsemeden varlığını sürdürmeye çalışıyor ve bu kervana 2025 yılının başında ABD de eklenmiştir.

Donald Trump, imzaladığı kanun tasarısıyla Amerikan şirketleri için ulus ötesi faaliyetlerde rüşvet vermeyi yasal hale getirmiştir.

Çin, uzun zamandır Afrika’daki yatırımlarını devlet fonlarıyla destekleyerek yerini sağlamlaştırmıştır. Hindistan ise, daha ziyade özel sektör üzerinden kıtaya nüfuz etmeye çalıştığından Çin’e kıyasla daha güçsüz bir yapıda olmuştur.

Avrupa ülkeleri için Afrika eski bir sömürge bölgesi olduğundan, birkaç yüzyıldır devam eden bu ilişiler sayesinde, varlığını güçlü bir biçimde sürdürmeye devam ediyor.

Rusya ise; özellikle Sahel ülkeleri üzerinde büyük bir güce kavuşmuş ve askeri gücüyle en başta maden sektörüne girerek varlığını sürdürmektedir.

Kıta üzerindeki bir diğer güç odağı ABD olup, son yıllara kadar fiziksel olarak pek varlığını göstermedi. Ama artık diplomatların haricinde, özel elçiler atayarak son iki yıldır Afrika’ya hızlı bir giriş yaptı ve neredeyse her gün yeni bir Amerikan şirketinin kıtada faaliyete geçeceği haberleri gelmeye başladı. Hatta birçok kıta ülkesi Amerika’nın farklı bölgelerinde yatırımcı çekme ofisleri açmaya başlamıştır.

Bunların dışındaki güç odakları ise, ana oyuncuların açtığı kredilerle veya onlarla yürüttükleri ilişkiler sayesinde kendilerine yer edinmeye devam ediyorlar.

Son 20 yıldır kıtada en büyük başarıyı Türkiye elde etmiş ve izlediği politikalar savunma, liman, altyapı, enerji, tarım gibi sektörlerde hızla ilerlemesini sağlamıştır.

Kıtanın yatırımcı ülkeleri, artık kamu tarafından atanan özel elçilerle, hiçbir bürokrasiye takılmadan iş bağlantıları yapmaya başlamıştırlar.

Nitekim, Donald Trump birkaç ay önce dünürünü özel elçi olarak atayarak Demokratik Kongo Cumhuriyetine göndermiş ve elde ettiği hızlı sonuçlar, buna çarpıcı bir örnek olarak gösterilebilir.

Afrika’daki tüm yatırımcı ülkeler çok iyi bilir ki, Batı Afrika’nın hayatta kalması için ekonomiler %100 maden ve tarım ihracatına muhtaçtır. Diğer tüm Sahra Altı ülkelerde ise bu oran ortalama %80 civarındadır.

Bu sınıflandırılmış veriler karşısında kıtadaki yatırım stratejisinin artık nasıl olması gerektiği muhtemelen daha iyi anlaşılmış olmalıdır.

Bireysel Finansman

Uluslararası ticari danışmanların çok güçlü bağları nedeniyle, kıtaya verdikleri yatırım hizmetlerinde hala eski bağlantılarına güveniyorlar ve çok uluslu finans kuruluşlarının yatırımlara eskisi gibi fon akışı sağlayacakları üzerine kurulu düzenin devam edeceğini düşünüyorlar, ama bu konuda birçoğu yanılıyor.

Amerika Birleşik Devletleri, Aralık 2024’te uygulamaya koyduğu politikalarla kıtadaki tüm düzeni yıkmaya başladı!…

Örneğin; ABD aldığı bir kararla Afrika Kalkınma Bankası’na verdiği katkıyı 2026 yılından itibaren neredeyse sıfırlamaya karar verdi. Kıtadaki tüm faaliyetlerini kendi öz kaynaklarıyla şekillendirme yönünde ilerleyecektir.

Bu bağlamda Avrupa Birliği ülkeleri de birbirinden bağımsız hareket etmeye başladı ve diğer ülke şirketlerinin çoğu, hala uluslararası finans kuruluşlarının desteği ile kıtada iş yapma derdindedirler.

Ama onların maalesef göremedikleri çok önemli bir şey var!

Sahra Altı Afrika ülkeleri bu yeni oluşumu gördü. Bir yandan uluslararası finans kurumlarının onlara yüklediği ağır maliyetlerden kaçınmak istiyorlar. Diğer yandan ise; maden ve tarım alanları karşılığında yabancı şirketleri ülkelerine çekmeye çalışıyorlar ve bunun en belirgin hali şu anda DRC’de yaşanmaktadır.

Sahra Altı Afrika’nın birçok kamu görevlisi sömürüye direnmek için yurt dışına çıkarak, aracı kurum olmadan kendi ülkelerine yatırımcı getirme girişiminde bulunuyorlar.

Ama pek karşılık bulamıyorlar. Bunun nedeni ise, başvurdukları şirketlerin bu ülkelerin gerçek amaçları hakkında bilgiye sahip olmamalarıdır. Halbuki gitseler, çok istisnalar hariç; iyi ilişkilerle büyük başarı elde edeceklerdir.

Nitekim bilgime başvuran birçok iş adamı ve yönetici; ağırlıklı olarak “Afrika ülkelerinden para almak zor” veya “uluslararası finansman varsa gireriz” yaklaşımlarını savunuyorlar ve muhtemelen yanıldıklarını önümüzdeki 10 yıl içerisinde fark edeceklerdir.

Bu durumun saptamasını çok iyi gerçekleştirmiş olan Brezilya, şu anda kıtada sessizce ilerliyor ve kendi finansmanını kendisi sağlayarak, kıta ülkeleriyle eşit anlaşmamalara imza atarak varlığını pekiştirecektir.

Eşit Koşullar

Afrika ülkelerinin neredeyse tamamı eşit koşulları barındırmayan sözleşmelere attıkları imzalardan rahatsız. Ama buna mecburlar. Çünkü ekonomileri kırılgan. Birini reddettiklerinde diğeri de farklı bir şey önermiyor.

İşte tam bu noktada gerçek bir ortak gibi çalışabilecekleri yatırımcıları olabildiğince ülkelerine şiddetle çekmeye çalışıyorlar.

Tamam. Yabancı yatırımcılardan siyasi otoriteler büyük kişisel kazançlar sağlıyor. Bunu kabul ediyoruz. Ama bu siyasilerin de eşit koşullarda olmayan anlaşmalardan memnun olmadıkları bilinmelidir.

Afrika ülkelerinin bu beklentisini görebilenler, kamu otoriteleriyle doğrudan irtibata geçerek; kalıcı yatırımlar konusunda büyük başarı elde edebilirler ve ikincil güç olan ülke şirketleri bu konuda artık çoğalmaya başladı.

Nitekim, kıta ülkeleri akıllıca bir yöntem izleyecek ve ihaleleri küçük parçalara bölerek pazarlık paylarını artırmaya çalışacaklardır. Böylece, kıtada faaliyet gösteren yabancı yatırımcıların sayısı, katlanarak artmaya hiç olmadığı kadar eğilimlidir.

Ama bu yatırımcıların Afrika halklarının sosyolojisini ve antropolojisini bilmiyor olmaları onların hızlı finansal sonuçlara odaklanmalarına neden oluyor ve siyasi güç olmadan genellikle başarısızlıkla sonuçlanıyor.

Özetle diyebiliriz ki, kıta ülkelerinin beklentilerini iyi analiz edebilen yatırımcılar mutlak başarı elde edecektir.

Serbest Dolaşım Yasağı

Ekonomik açıdan güçlü ama genç nüfus açısından nispeten düşük oranları bulunan ülkeler, Afrika halklarının neredeyse tamamına ağır prosedürler uygulayarak seyahat izni vermektedir. Hatta havalimanlarına gelen Afrika uçakları, en dipteki alanlara indirilirler ve serbest dolaşımları istenmez. Çünkü o gençlerin kendi ülkelerinde kalarak en başta maden, tarım ve altyapı projelerinde çalışmaları gerekir. Yani, kendi ülkeleri onlar için bir açık alan hapishanesidir.

Böylesi durumları görebilen yatırımcı ülkeler bilmeli ki, azalan genç nüfusları nedeniyle; Afrika ülkelerinden alacakları göçmen işçiler sayesinde ve zamanla onlara verecekleri vatandaşlıklarla o kıta ülkeleriyle büyük bir ticari ilişki başlatarak doruk noktasına ulaşabilirler.

Çünkü kıtadaki 0-54 yaş grubu insanların oranı, neredeyse istisna yok. Tamamında bu oran %90’ın üzerinde seyrediyor. Durum böyle olunca da toprakları ekonomik olarak sömürülen kamu yönetimleri, devlet kasalarına giren paralarla tamamen genç neslin ihtiyaçlarına yönelik altyapı yatırımlarına yönelerek parayı tüketmektedirler ve bu durum, kıta ülkelerinin kendi öz kaynaklarıyla sanayileşememesinin ana nedenini oluşturuyor.

Bundan üç yıl önce, Rusya’nın inşaat sektöründe 250.000 Kenyalıyı istihdam etmek üzere bir anlaşma imzalandı ve bunların önemli bir kısmı gitti ve buna benzer başka ülkelerle de anlaşmalar yapıldı. Ama sayılar gizli tutuluyor.

Rusya’nın bu yaklaşımı sonucunda hem Kenya hem de adı geçen diğer ülkelerde daha etkin hale geldiği rakamsal bir gerçeklik ve bunu kıtada uygulayan ilk ülke Rusya olmuştur.

Bu gidişatı fark eden ABD, daha eşit koşullarda Kenya ile masaya oturarak, onlara imtiyazlar vermek zorunda kalmışlar ve Kenya’yı NATO dışı müttefik ilan etmişlerdir.

Eğer Afrika ülkelerinin beklentisi bilindiği ölçüde, o ülkelere girmek ve orada yatırım yapmak her zaman daha maliyetsiz olacaktır.

Kıta Barış İstiyor!

Klasik bir düşünce vardır!

En başta muhafazakârlar ve biraz ağır bir tabir olacak ama modern değişle “Youtube profesörleri” sürekli silah sektörünün dünyayı yönettiğini ve daha çok silah satmak için savaşları desteklediklerini söylerler.

Ama bu yöntem artık günümüzde geçerliliğini yitirdi ve silah sektörü temelde artık derin uzaydan gelebilecek tehlikelere odaklandı.

Nitekim ticari konulardaki bunun en belirgin ispatı ise, oyun sektörünün dünyada artık açık ara farkla savunma sanayisinin önüne geçmiş olmasıdır.

Donald Trump yönetiminin izlediği en hayati politikaların başında gelen şey, kesinlikle savaşları bitirerek enerji üretimini de arttırarak ticari faaliyetleri yoğunlaştırmak ve görünüşe göre bu konuda şimdilik son derece başarılı görünüyor.

Ocak 2025’te başlayan ve on binlerce insanın ölümüne yol açan Ruanda destekli M23 ile DRC arasındaki çatışmaların biteceğine çok uzman ihtimal vermezken, 2025 yılının sonuna gelmeden bu savaşın biteceğini ve ABD aracılığı ile tarafların barışacağını belirtmiştik ve bu gerçekleşti.

Geçtiğimiz günlerde Azerbeycan ve Ermenistan arasında yine ABD odaklı arabuluculuk yapıldı ve taraflar el sıkıştı. Rusya ve Ukrayna için de aynısı isteniyor.

Sahel ülkeleri, Nijerya ve Mozambik’in kuzeyi için de şu anda büyük barış görüşmeleri yine ABD merkezli gerçekleştiriliyor ve başarı elde edilmesi durumunda ABD yatırımlarının önü biraz daha açılacaktır.

Amerikan yönetimi son yıllarda halkların zaafını yakaladı. Artık insanların savaş istemediğini gördü. Hele Afrika barış konusunda diğer tüm dünya ülkelerine göre çok daha duyarlı. Ama koşullar değiştirildiğinde de büyük katliamlar yapabiliyorlar. Örneğin Ruanda’daki Tutsi katliamı.

Bu tartışmayı özetlemek gerekirse, Afrika halklarının güvenliğine yönelik somut yaklaşımlar sonucunda kıtadaki ülkelere yatırım yapmanın yolları hızla gelişecektir.

Sonuç ve Beklenti

Afrika’da yatırım yapmak isteyen şirketler, kendi devletlerinin desteği ile başarı elde etme peşindedirler. Sonra da Dünya Bankası gibi kurumların garantörlüğünde iş yapmak istiyorlar.

Bu tarz yaklaşımlar günümüze kadar geçerliliğini korudu. Ama Afrika halklarının beklentilerini de göz ardı etmemek gerekir.

Çünkü, onlar ödeme olarak kendi madenlerini ve tarım alanlarını kullanıma açarak yatırımcı çekerek daha az sömürülmeyi hedefliyor.

Ayrıca genç nüfuslara serbest dolaşım ve çalışma olanağı tanınarak, zengin ülkelerin yatırımcı kurumlarına daha geniş olanaklar sunacak çok sayıda Afrika ülkesi bulunuyor.

Bu doğrultuda beklentisi olan Afrika ülkelerine yaklaşacak yatırımcı ülke ve şirketler, her zaman daha büyük pazar payına ulaşacaktır.

Tabi ki tüm bunlar için Sahra Altı Afrika’nın hangi ülkeleri hangi kültürel değerleri barındırdığını bilmek gerekir ve titizlikle sosyolojik ve antropolojik açıdan en iyi şekilde irdelemek gerekiyor.

Nitekim, sömürgecilik geçmişi olan ve asla aceleci davranmayan ülkelerin en büyük başarısı tam olarak buradan geldiği unutulmamalıdır.

Vedat ÖZKAN

Yazar, Araştırmacı ve Öngörü Uzmanı

Yazar Vedat ÖZKAN‘ın Önceki Yazıları

 
Afrı̇ka’da İş Bağlamak İçı̇n Kullanılan Klası̇k Yöntemler Tarı̇he Karışıyor!… Okumak İçin



Nijerya Yatırımları ve Türkiye Denklemi Okumak İçin

Afrika’daki Masun Yağışların Bilinmeyenleri! Okumak İçin 

Vietnam ve Filipinler’den İnşaat İşçisi mi Geliyor? Okumak İçin


Masonluk: İstanbul’daki Afrikalı Kardeşler Okumak İçin

Brezilya’nın Afrika’daki Varlığı Okumak İçin
Angola’nın Çin Ziyareti ve Türkiye Angola’yı Neden Önemsemeli? Okumak İçin

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.