Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır, 13. Türkiye Enerji Zirvesi’nde yaptığı konuşmada, dünyada yerleşik kabullerin çatırdadığı, serbest ticaret kurallarının bizzat o kuralları koyanlar tarafından aşındırıldığı, korumacılık politikalarının her geçen gün güçlendiği, tedarik ve değer zincirlerinde “yakın merkez”, “dost merkez” gibi seçici yaklaşımların öne çıktığı bir sürece şahitlik ettiklerini söyledi.
Kalkınma ve serbest ticaretin getireceği yaygın refahın çatışmaları azaltacağı varsayımının gerçekleşmediğine işaret eden Kacır, günden güne yeni çatışmalar ve savaşların ortaya çıktığını dile getirdi.
Kacır, enerji fiyatlarının hızla tırmanışa geçtiğine dikkati çekerek, araştırmaların bu krizin bir süre daha devam edeceğini ortaya koyduğunu ifade etti.
Enerjide tedarik kaynak çeşitliliğini tesis etmek üzere yeni iş birliklerinin özellikle gelişmiş ülkelerin dış politikalarının öncelikli gündemi haline geldiğini belirten Kacır, fosil yakıtların neden olduğu karbon salımının da yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelimi hızlandırdığını anlattı.
Kacır, enerji sektörünün bir dönüşümün arifesinde olduğunu vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:
“Türkiye hızla değişen küresel enerji denklemini ve fırsatları doğru analiz ederek uyguladığı politikalarla riskleri avantaja çeviren bir ülke haline geldi. ‘Doğu-Batı ve Kuzey-Güney Enerji Koridoru’ merkezinde yer alan Türkiye, yoğun enerji diplomasisiyle, kaynak ülkeleriyle tüketici arasında güvenli bir köprü vazifesi görüyor. Küresel ekonominin can damarı enerjinin tedarikini güvence altına alıyor, enerjinin, küresel barışı güçlendiren bir araç olmasını sağlıyor.”
“1 Trilyon 750 Milyar Lira Sabit Yatırımın Önünü Açtık”
Türkiye Yüzyılı’nda müreffeh bir ülke inşa etmenin anahtarı olarak başta yenilenebilir enerji kaynakları olmak üzere, alternatif enerji kaynaklarının kullanımını ülkede daha da yaygınlaştırmayı istediklerini dile getiren Kacır, bu alanlarda üretim ve teknoloji geliştirme kabiliyetlerini güçlendirmeyi öngördüklerini söyledi.
Kacır, 254 milyar dolarlık ihracatı daha üst seviyelere çıkarmak istediklerinin altını çizerek, şu değerlendirmede bulundu:
“Küresel üretim üssü statümüzü perçinlemek ve rekabetçiliğimizi sürdürmek en büyük hedefimiz. Sanayi tesislerimizin kendi enerjilerini üretmesine yönelik mevzuat düzenlemelerini yaptık. Bu konuda destek ve teşvik mekanizmalarını çalıştırdık. Geldiğimiz nokta itibariyle toplam elektrik kurulu gücümüzdeki yenilenebilir enerjinin payı yüzde 55’e yükseldi. Teşvik sistemimiz kapsamında enerji yatırımlarına yönelik toplam 13 bin 63 teşvik belgesi düzenledik. 1 trilyon 750 milyar lira sabit yatırımın önünü açtık. Bu yatırımların yarısını, yenilenebilir enerji ve enerji depolama teknolojileri yatırımları oluşturmakta.”
Enerji Alanında 2 Bin 500’den Fazla Ar-Ge Projesi Yürütülüyor
Kacır, enerji üretimi konusundaki AR-GE çalışmalarını önemsediklerini belirterek, TÜBİTAK burs ve destek programları kapsamında, yenilenebilir enerji alanında son 21 yılda 1151 projeye 3,1 milyar liradan fazla destek sağladıklarını anlattı.
İnovasyon ekosisteminin kurumsal altyapıları olan teknoparklarda yer alan 355 girişimci firmanın, enerji alanında 2 bin 500’den fazla AR-GE projesi yürüttüğünü bildiren Kacır, şu ifadeleri kullandı:
“Bu yenilikçi girişimlere bugüne kadar 2 milyar liradan fazla destek sağladık. Teknoparklarımızda yer alan bu girişimlerin 4’te 3’ü yenilenebilir enerji alanında faaliyet gösteriyor. Devletimizin sağladığı tüm bu destek ve teşviklerle birlikte enerji altyapımızı güçlendirirken önemli kazanımlar elde ettik. Yerli rüzgâr ve güneş enerjisi sanayimizin gelişmesini ve üreticilerimizin Avrupa’nın önemli tedarikçileri arasında yerlerini almasını sağladık.”
“Kararlılıkla Yolumuza Devam Edeceğiz”
Kacır, Avrupa’nın 5. büyük rüzgâr enerjisi ekipmanı üreticisi olarak kule, kanat, jeneratör gibi büyük aksamlara ek olarak kule iç aksamlarıyla bağlantı ekipmanlarını da yerli olarak ürettiklerine işaret etti.
Yerlilik oranlarının yüzde 60’ın üzerinde olduğunu anlatan Kacır, rüzgâr enerjisinde yerli üreticilerin, özellikle açık deniz rüzgâr türbinlerinde yetkinliklerini geliştirmeyi ve sektörde güçlü bir tedarik ağı oluşturmayı önemsediklerini söyledi.
“Akkuyu’nun İlk Reaktörünü Önümüzdeki Yıl Devreye Alacağız”
Kacır, sektörün gelişimini hızlandıracak yeni endüstri bölgeleri kuracaklarını ve ihracat potansiyellerini harekete geçireceklerini ifade ederek, konuşmasını şöyle tamamladı:
“Çandarlı Limanı’nı da Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığımızla birlikte en kısa sürede hayata geçireceğiz. Alternatif enerji kaynaklarının kullanımı ve üretimine yönelik çalışmalarımıza devam ediyoruz. Akkuyu Nükleer Güç Santrali’nin üretime geçmesinden sonra ülkemizde önemli bir boşluk daha doldurulmuş olacak. Akkuyu’nun ilk reaktörünü önümüzdeki yıl devreye alacağız. Sinop ve İğneada projeleri ile ilgili uluslararası müzakerelerimiz de devam ediyor. Ayrıca küçük modüler reaktör, erimiş tuz reaktörü gibi yenilikçi uygulamaları ülkemizde gerçekleştirmek için çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bu atılımlarla ‘2053 Net Sıfır Emisyon’ hedeflerimize ulaşacak, üretimin kalbi enerji sektöründe her geçen gün bağımsız olma yolunda emin adımlarla ilerleyeceğiz. Kıymetli iş insanlarımızla, girişimcilerimizle profesyonel yöneticilerimizle ‘Teknoloji Üreten, Güçlü Türkiye’ hedefimiz doğrultusunda, dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasında yer almak için kararlılıkla yolumuza devam edeceğiz.”
‘Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası’nı ilan ediyoruz
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Kacır, “TÜBİTAK ve sektör temsilcilerinin birlikte hazırladığı karbon emisyonu açısından öne çıkan ve ekonomimiz için kritik 6 sektöre odaklandığımız ‘Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası’nı ilan ediyoruz.” dedi.
Bakan Kacır, “TÜBİTAK ve sektör temsilcilerinin birlikte hazırladığı karbon emisyonu açısından öne çıkan ve ekonomimiz için kritik 6 sektöre odaklandığımız ‘Yeşil Büyüme Teknoloji Yol Haritası’nı ilan ediyoruz. Yol haritalarımız kapsamında demir çelik, alüminyum, çimento, kimyasallar, plastik ve gübre sektörlerinde sanayi kuruluşlarımızın teknolojik ihtiyaçlarını tespit ettik.” dedi.
Bilişim Vadisi’nde Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) tarafından düzenlenen OSB Yıldızları Ödül Töreni’ne katılan Kacır, son yıllarda dünyanın çalkantılı ve zorlu bir dönemden geçtiğini, salgınlarla, savaşlarla, ekonomik ve jeopolitik krizlerle küresel dengelerin yeniden şekillendiğini söyledi.
Kacır, geçmişin serbest ticaret savunucularının korumacı politikalara yöneldiğini, ticarette yaşanan bloklaşmanın, tedarik zincirlerinde daralmaları ve kopmaları da beraberinde getirdiğini kaydetti.
Bu durumun, küresel ticarette yeni rota arayışlarını hızlandırdığına dikkati çeken Kacır, “Bu noktada ülkemiz, son 21 yılda inşa ettiği güçlü, rekabetçi ve sürdürülebilir sanayi ve üretim altyapısı, AR-GE ve inovasyon ekosistemiyle güvenli bir liman oldu. Nitekim birçok ülke ekonomisinin daralma yaşadığı böylesi bir dönemde bile Türkiye büyüme trendini son 13 çeyrektir ve son 13 yıldır kesintisiz sürdürdü. 254 milyar dolar ihracatla tarihi bir rekora imza attı.” diye konuştu.
“Türkiye artık küresel bir teknoloji ve üretim üssüdür”
Kacır, bu gurur tablosunun, Türk sanayisinin üretmeye, katma değer ve istihdam oluşturmaya devam etmesiyle mümkün olduğunu vurgulayarak, “Türkiye artık sanayisi, üretim kapasitesi, AR-GE ve inovasyon altyapısı, nitelikli iş gücü ve üç kıtayı birleştiren stratejik konumuyla küresel bir teknoloji ve üretim üssüdür. Bir dönem en temel savunma sanayi ürünlerini bile ithal ederken bugün insansız hava aracı üretiminde dünya birincisiyiz. 60 yıllık hayalimiz, doğuştan elektrikli ve akıllı milli otomobilimiz Togg yollarda. Güneş panellerinde, ticari araçlarda, beyaz eşyada Avrupa’nın en büyük üreticisiyiz. Tam bağımsız Türkiye yolunda emin adımlarla ve kararlılıkla yürüyoruz.” ifadelerini kullandı.
Ülke üretiminin lokomotifi organize sanayi bölgelerinin, bu yolculuktaki büyük güçleri olduğuna değinen Kacır, şöyle devam etti: “1960’lı yıllarda adımları atılan OSB uygulamalarımız, bugün ülke sathına yaygınlaşmış ve planlı sanayileşme politikalarımızın odak noktasına yerleşmiştir. Bakanlık olarak üretimde ‘ben de varım’ diyen tüm yatırımcılarımız için OSB’lerimizde altyapısı hazır sanayi parselleri sunuyoruz. Tek durak ofis hizmetleriyle yatırımcılarımızın, ruhsat, izin ve abonelik gibi işlemlerini hızlı ve düşük maliyetle gerçekleştirmelerini sağlıyoruz. Üretim faaliyetlerini daha verimli bir şekilde sürdürmelerine imkan veriyoruz. 2023 yılı yatırım programında yer alan OSB’lerimizdeki 167 yatırım projesi için bugüne kadar 9,8 milyar lira harcama gerçekleştirdik. OSB’lerimizde üretim yapan firmalarımız için yatırım teşvik sistemimizde bir alt bölge desteklerinden yararlanma imkanı sunuyoruz. OSB’lerimizde gerçekleştirilecek 316 milyar lira sabit yatırım tutarına sahip 3 bin 715 proje için 2023’te yatırım teşvik belgesi düzenledik. Bugüne kadar kalkınma ajanslarımız, OSB’lere yönelik yürütülen 496 projeye 2 milyar 900 milyon lira kaynak sağladı. Günümüz ekonomisinin rekabetçi yapısında öne çıkmanın yolu, güçlü üretim altyapısıyla birlikte yetkin AR-GE ve inovasyon kabiliyetlerine sahip olmaktan geçiyor. Bu kapsamda OSB’lerimizin yalnızca üretimin değil, yenilikçi teknolojileri geliştirmenin de adresi olması büyük önem taşıyor.”
636 AR-GE ve Tasarım Merkezi
Bakan Kacır, OSB’lerin bünyesinde yer alan 636 AR-GE ve tasarım merkeziyle katma değerli üretimin yanında olduklarını anlatarak, “Tüm bu destekler neticesinde OSB’lerimiz büyümeye ve gelişmeye, istihdamın ve ihracatın öncüsü olmaya devam ediyor. Son 21 yılda, OSB sayısını 192’den 353’e, OSB’lerimizde çalışan sayısını 415 binden 2,5 milyona, üretimdeki parsel sayısını 11 binden 58 bine hep birlikte çıkardık. İhracat yapan OSB firmalarımız 10 binin üzerinde.” bilgilerini verdi.
Ülkede sanayi alanlarını daha da büyütmek, sanayicilerin yatırım yeri taleplerini en uygun koşullarda hızla cevaplayabilmek adına yeni adımlar atmaya devam edeceklerini dile getiren Kacır, halihazırda ülke yüzölçümünün binde 3,5’i düzeyinde olan planlı sanayi alanlarını, ülke yüzölçümünün yüzde 1’i düzeyine çıkarmayı amaçladıklarını belirtti.
Kacır, hazırlamakta oldukları Sanayi Alanları Master Planı ile planlı sanayi alanlarının genişleme ve kurulum çalışmalarını, tren yolu, kara yolu ve liman bağlantılarıyla birlikte tasarlayacaklarını, hızlı sanayileşmenin önünü açmak adına kamu-özel işbirliğini de içeren alternatif finansman modellerini harekete geçireceklerini anlattı.
Türkiye Yeşil Sanayi Projesi
TÜBİTAK Başkanı Prof. Dr. Hasan Mandal, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinasyonunda, KOSGEB ve TÜBİTAK’ın aracılığı, Dünya Bankasının finansman desteğiyle hayata geçirilen Türkiye Yeşil Sanayi Projesi’nin yeni bir iş modeli anlamında da çok kıymetli olduğunu belirterek, “Bakanlığımızın bağlı ve ilgili kurumları olarak birlikte çalışacağız ve en azından TÜBİTAK tarafında da Dünya Bankasından ilk kez böyle bir iş modeliyle birbirimizi tanıyacağız.” dedi.
Projenin, Bilişim Vadisi’nde Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır’ın katılımıyla gerçekleştirilen lansman toplantısında konuşan Mandal, iklim değişikliğini ve artan etkilerini herkesin gözlemlediğini, böyle devam ederse telafisi çok daha zor olacak bir döneme doğru gidildiğini söyledi.
Artık ülkelerin bununla ilgili ne yapacaklarını değil ne yaptıklarını ve bu konuda gelmiş oldukları aşamaları da konuştuğunu dile getiren Mandal, bu sürecin dönüşüm noktasındaki en önemli paydaşının sanayi olduğunu anlattı.
Mandal, Türkiye Yeşil Sanayi Projesi’ne değinerek, “Esasında yeni bir iş modeli anlamında da çok kıymetlidir. Bakanlığımızın bağlı ve ilgili kurumları olarak birlikte çalışacağız ve en azından TÜBİTAK tarafında da Dünya Bankasından ilk kez böyle bir iş modeliyle birbirimizi tanıyacağız.” diye konuştu.
TÜBİTAK’ın bu süreçteki rolünün, 2021 yılının şubat ayında başladığına işaret eden Mandal, “Şubat 2021’de Türkiye’de bunu, o dönem için az konuşulduğu bir ortamda TÜBİTAK olarak biz araştırma süreçlerinde Avrupa Yeşil Mutabakatıyla uyumlaştırma belgemizi yayınlayıp web sitemize koymuştuk. O gün için biraz daha farkındalık oluşturmaya çalışıyorduk ama bugün gelmiş olduğumuz aşamada çok kısa bir dönemde, 3 yıla yakın bir dönemde ülkemizde bu konudaki tüm kurumlarımızın bunu sahiplenmesi, en önemli rol de Sayın Cumhurbaşkanı’mızın özellikle 2053 yılını hedef net sıfır emisyon koymasından sonra hızlı bir şekilde arttı.” ifadelerini kullandı.
Mandal, bu programda üç alt bileşenle beraber yer alacaklarını aktararak şöyle devam etti: “Sanayi, AR-GE ve Yenilik Programı vasıtasıyla daha önce başlamış olan AR-GE projelerimizin, yeşil dönüşüm odaklı AR-GE projelerinin, bir sonraki evreye geçmesi için, seri üretim aşaması öncesindeki projeleri desteklemiş olacağız. Diğer program, Sanayide AR-GE ve Yenilik Ağları, SAYEM platformu olarak bilinen programımız. Uzun zamandır sanayicilerimizin, araştırmacılarımızın ve üniversitelerimizin bu programı beklediğini biliyoruz. O yüzden bizim için çok heyecanlı bir gün olacak bugün. Aynı zamanda da bu süreçte danışmanlık noktasında yer almak istiyoruz, Yeşil İnovasyon Teknoloji Mentörlük Programı vasıtasıyla. 1831, 1832, 1833 kodlarımızı da bugün inşallah açmış olacağız.”
Türkiye’nin Rüzgâr Potansiyeli 150 Bin MW
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Türkiye Rüzgâr Enerjisi Potansiyeli Atlası’nın güncellendiğini açıklayarak “Güncellenen atlas verilerine göre; rüzgâr potansiyelimizin mevcut teknoloji ve şartlarda yaklaşık 100 bin MW olduğunu, rüzgâr türbini teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde ise 150 bin MW seviyelerine kadar çıkabileceğini öngörüyoruz.” dedi.
Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) tarafından “Rüzgârın Yüzyılı” ana temasıyla düzenlenen 12. Türkiye Rüzgar Enerjisi Kongresi (TÜREK) İstanbul’da yapıldı. TÜREB Başkanı İbrahim Erden’in ev sahipliğindeki kongreye Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Bayraktar’ın yanı sıra TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Başkanı Mustafa Varank, EPDK Başkanı Mustafa Yılmaz, WindEurope Üst Yöneticisi (CEO) Giles Dickson katıldı.
Üç Temel Unsur
Kongrenin açılışında konuşan Bakan Bayraktar, elektriğin nihai enerji talebindeki payının son 21 yılda yüzde 15’ten 20’ye çıktığını belirterek önümüzdeki 20 yılda ise bu artışın yüzde 30’a çıkacağını öngördüklerini söyledi. Bakan Bayraktar, enerjide talep artışının yanı sıra elektrik talebinin de arttığını vurgulayarak bu bağlamda üçüncü temel unsurun iklim değişikliği ile mücadele kaynaklı temiz enerji dönüşümü ihtiyacı olduğunu söyledi.
“Dönüşümü Başlattık”
Son 20 yılda bu üç unsur etrafında enerji politikalarını şekillendirdiklerini anlatan Bayraktar, “Elektrik sektörümüz önemli bir dönüşüm geçirdi. Bu anlamda arz güvenliğinden taviz vermeden, temiz enerji dönüşümünün altyapısını hazırladık ve bu dönüşümü başlattık.” dedi.
2 Milyar Avroluk Sektör
Bakan Bayraktar, Türkiye’nin rüzgar enerjisi sektöründe uygulama kabiliyeti, insan kaynağı, ulaştığı ölçek ekonomisi ile hatırı sayılır bir konuma geldiğini aktararak “11.609 MW kurulu güce ve yıllık yaklaşık 2 milyar Avro ciroya sahip sektör, ülkemiz elektrik ihtiyacının yaklaşık yüzde 11’ini karşılıyor. Rüzgar enerjisinin toplam üretimdeki payına dair dünya ortalaması ise yüzde 7,5.” diye konuştu.
“Potansiyelimiz Çok Büyük”
Türkiye’nin mevcut potansiyelinin dünya ortalamasının çok üzerinde olduğunun altını çizen Bayraktar, “Bununla birlikte çok daha büyük bir potansiyelimiz var. Bu nedenle 20 yıl elektrik ihtiyacımızın yüzde 25’lik kısmını rüzgar enerjisinden karşılamayı hedefliyoruz. Bu hedeflere ulaşmak için birçok alanda iyileştirme reform ve yeni düzenlemelere ihtiyaç duyuyoruz.” ifadelerini kullandı.
140 Milyar Dolarlık Yatırım
Bakan Bayraktar, 2017 yılından itibaren ulusal ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içerisinde sürdürdükleri rüzgar enerjisi potansiyel atlası güncellenmesi çalışmalarının tamamlandığını ifade ederek “Güncellenen atlas verilerine göre; rüzgar potansiyelimizin mevcut teknoloji ve şartlarda yaklaşık 100 bin MW olduğunu, rüzgar türbini teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde ise 150 bin MW seviyelerine kadar çıkabileceğini öngörüyoruz. Bu potansiyel mevcut kurulu gücümüzü göz önünde bulundurduğumuzda ilave yaklaşık 140 bin MW’lık kapasite anlamına geliyor. Bu miktar günümüz rakamları ile 140 milyar dolarlık bir yatırıma tekabül ediyor.” dedi.
“Bölgesel Lider Olmalıyız”
Enerji dönüşümünün başarısının tedarik zinciri ile de yakından ilgili olduğunun altını çizen Bakan Bayraktar, “Ülkemizin 140 bin MW’lık bu potansiyelini hayata geçirirken, kaynakta yerliliğe önem vermeli, teknolojide bağımlılığı artırmamaya dikkat etmemiz gerekir. Bu doğrultuda büyük bir rüzgar teknolojisi ekosistemini geliştirip yerlilik oranımızı artırmalı, küresel arz çeşitliliğine katkı sunmalı, bu alanda bölgesel lider olmalıyız.” diye konuştu.
Teşvik Mekanizmalarıyla Yerlileşme
Bakan Bayraktar, Türkiye’nin önceden rüzgâr türbinlerinde yüksek oranda ithalata bağımlı bir ülke olduğunu anlatarak “Uyguladığımız teşvik mekanizmalarıyla sadece yenilenebilir kaynakların kurulu gücü artırılmamış, aynı zamanda yenilenebilir enerji teknolojilerinde kullanılan birçok aksam, ekipman ülkemizde üretilmeye başlanmıştır. Böylece tedarik zinciri için gerekli altyapının oluşturulmasına, ülkemiz enerji sektöründe dışa bağımlılığın azaltılmasına, istihdam artışının sağlanmasına ve yenilenebilir enerji kaynaklarının payının artmasına katkı yapmış olduk.” dedi.
Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası’nın ilk raporunda Türkiye’nin emisyonlarını karbon tutma ve yakalama teknolojileri kullanılmadan 2030’da 2018 seviyesine göre yüzde 32 ve 2050’de yüzde 68 azaltabileceği tespit edildi.
İkinci raporda Türkiye’de net sıfır emisyona ulaşmak için gereken yatırım maliyetinin 2020-2030 dönemi için 101 milyar dolar olduğu, bunun da yıllık 10 milyar dolarlık yatırım ihtiyacına karşılık geldiği hesaplandı. Türkiye linyit kömür santrallerinin hepsini 2035’e kadar, ithal kömür santralleri dahil tüm kömür santrallerini ise 2040’tan önce devreden çıkarabilir.
Dünyamızın karşı karşıya olduğu en büyük tehditlerden biri olan iklim değişikliği, her geçen gün hayatımıza derinden etki ediyor. Özellikle son yıllarda, dünyanın dört bir yanında yaşanan ekstrem iklim fenomenleri ve kuraklık, bu tehdidin alarm verici boyutlarına dikkat çekiyor. Bu durum, doğal ekosistemlerin yanı sıra tarım, su kaynakları ve enerji üretimi gibi sosyal ve ekonomik faaliyetleri de doğrudan etkiliyor. Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nin (IPM) Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası çalışmasının üçüncü ve son raporu olan “Dönüşümün Takvimi ve Coğrafyası”, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 28. Taraflar Konferansı (COP28) kapsamında düzenlenen basın toplantısında açıklandı.
Santral Kurulumları Batı ve Orta Anadolu’da Yoğunlaşıyor
Türkiye’nin kara ve deniz üstü rüzgâr enerjisi kurulu gücü ise 2030’da 32 gigavatı ve 2050’de 62 gigavatı geçebilir.
Rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 2030’da bu seviyeye ulaşması mevcut kapasiteye göre yüzde 122 artış anlamına gelirken, 2050’de 62 gigavatı aşması durumunda toplam rüzgâr enerjisi kapasitesi yüzde 330 yükselmiş olacak.
Türkiye’nin güneş enerjisi kurulu gücü ise çok daha hızlı bir büyümeyle 2030’da 36 gigavata, 2050’de yüzde 193 gigavata ulaşabilir.
Bu durumda, Türkiye’nin güneş enerji kurulu gücü 2030’da mevcut kapasiteye göre yüzde 155 artarken, 2050’de ise bu artış 14 katı bulabilir.
Yeni rüzgar enerjisi santrallerinin çoğunluğunun Batı Anadolu ve Batı Akdeniz bölgesinde, güneş enerjisi santrallerinin de Orta Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde yoğunlaşacağı öngörülüyor.
Türkiye’de depolama tesislerine yapılacak yatırımlarla 2030’a kadar 5,7 gigavat kapasiteye ulaşılabileceği hesaplanırken, 2050’de bu kapasitenin 40 gigavata yükselebileceği tahmin ediliyor. Depolama santrallerinin kurulumunun Orta Anadolu bölgesinde yoğunlaşacağı öngörülüyor.
Ulaşım sektöründeki dönüşümün hız kazanmasıyla 2030’da toplam binek araç pazarının yüzde 20’sini elektrikli binek araçların oluşturacağı, bu oranın 2050’de yüzde 66’ya çıkabileceği hesaplanıyor. Bu durumda 2050’de Türkiye’deki toplam elektrikli binek araç sayısının 19,4 milyonu bulması bekleniyor.
Böylece diğer sektörlerdeki dönüşümün de sağlanması durumunda, Türkiye’nin 2053 için belirlediği net sıfır emisyon hedefine ulaşabileceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Fosil Yakıtların Payı Gerileyebilir
Basın toplantısında raporun çıktılarını açıklayan Sabancı Üniversitesi İPM İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Ümit Şahin, Türkiye’nin 2053’te net sıfır emisyona ulaşma hedefinin çok önemli olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Üç yıldır yürüttüğümüz kapsamlı çalışmalarla, yenilenebilir ve temiz kaynaklara dayalı bir enerji sistemiyle 2053’te net sıfır emisyon hedefine ulaşmanın mümkün olduğunu gösterdik. Türkiye’nin emisyonları 2050’ye kadar yüzde 68 azalabilir. Şebeke esnekliğini sağlayacak önlemlerin alınmasıyla yenilenebilir enerjinin elektrik üretimindeki payı 2050’de yüzde 91’e ulaşabilir, depolama sistemlerinin kapasitesi 40 gigavatı bulabilir. Elektrikli araç stokunun ise 2050’de 19,4 milyona ulaşarak binek araç pazarındaki payının yüzde 66’ya çıkabileceğini öngördük.”
Linyit kömür santral kapasitesinin 2030’da 3 gigavata düşürülebileceğini ve bu santrallerin 2035’te tamamen kapatılabileceğini ifade eden Şahin, “İthal kömürlü termik santral kapasitesinin ise 2030’da 4 gigavata gerileyeceğini ve 2035’ten sonra tamamen kapatılabileceğini hesapladık. Böylece 2050’de fosil yakıtlara dayalı enerji üretimi sadece yüzde 7 olurken, güneş, rüzgâr, jeotermal ve biyokütlenin elektrik üretimindeki payı yüzde 80’e yükselecek.” bilgisini paylaştı.
Net Sıfır Senaryosu
Net Sıfır Senaryosu’nda, Baz Senaryo’da yer alan temel makroekonomik göstergelerle ilgili varsayımlara emisyonların azaltılmasını sağlayan aşağıdaki sektörel varsayımlar eklenmiştir:
Elektrik sektöründe yenilenebilir enerjinin payını artıracak ve fosil yakıtların payını azaltacak müdahaleler olarak, batarya ve pompajlı barajlardan oluşan depolama sistemlerini ve uluslararası enterkoneksiyon kapasitesini artırarak piyasa birleştirme mekanizmaları ile elektrik sisteminde şebeke esnekliğini sağlamak öne çıkmaktadır. Yenilenebilir enerji potansiyeli özellikle rüzgâr ve güneş için en üst düzeyde ve mümkün olduğu kadar hızlı kullanılmaktadır. Böylece kömür elektrik üretiminden 2035’te büyük ölçüde çıkarılmakta, doğal gaz ise 2050’de çok düşük kapasiteye indirilmekte, böylece elektrik sektörü 2050’ye kadar büyük ölçüde karbonsuzlaşmaktadır. Ulaşım sektöründe bireysel ve toplu taşımada karayolundan demiryoluna geçiş, fosil yakıtlı ulaşım araçlarında verimlilik artışı, bireysel ulaşımda, toplu ulaşımda ve yük taşımada fosil yakıt kullanan araçlardan elektrikli araçlara ve diğer bir emisyonsuz yakıt türü olan yeşil hidrojene geçiş emisyonları etkileyen başlıca varsayımlardır. Ayrıca emisyona neden olan ulaşım araçlarını kullanmamayı tercih etmek (otomobilden bisiklete geçmek vb.) seyahat davranış değişikliği olarak düşük oranlarda varsayımlara eklenmiştir. Binalarda emisyonların azaltılması için konutlar ve ticari/kurumsal binalar için bina yenileme oranı, yeni bina yapım ve yıkım oranları kullanılarak emisyonların azaltılmasını sağlayacak müdahaleler eklenmektedir: Elektrikli aletlerde enerji performansı iyileşmesi, eski ve yeni binalarda ısınma için kömürden, sıvı yakıtlardan ve doğal gazdan elektriğe ve düşük oranlarda yeşil hidrojene geçiş, ısı pompası kullanımı ve ısı pompası performansında iyileşme, davranış değişikliği. Sanayi ve diğer üretici sektörlerde enerji tüketiminden kaynaklanan emisyonların azaltılmasında yüksek enerji yoğunluklu sanayi sektörlerinde küresel talep projeksiyonlarına uygun bir şekilde talep değişimi, enerji verimliliği, elektrifikasyon, düşük enerji yoğunluklu sanayi sektörlerinde, tarımda ve hizmetler sektöründe doğrudan yenilenebilir enerji kullanımı, yüksek enerji yoğunluklu sektörlerde 2040’tan sonra düşük oranlarda yeşil hidrojen ve karbon yakalama ve gömme teknolojilerinin (CCSU) kullanımı varsayımlara eklenmiştir. Sanayiden kaynaklanan proses emisyonları ise literatürde azaltım sağlayacak yeterli varsayım olmadığından makroekonomik modelde çok kısıtlı çalışılabilmiştir. Sonuç olarak, Türkiye’nin 2018’de azalmaya başlayan toplam CO2 emisyonları Net Sıfır Senaryosu’na temel teşkil eden varsayımlar altında 2020’den sonra da azalmaya devam etmektedir. Tüm sektörlerde enerji tüketiminden kaynaklanan CO2 emisyonları 2030’da 2018 seviyesine oranla %37 azalarak 225 milyon tona, 2050’de ise %80 azalarak 74 milyon tona inmektedir. Sanayiden kaynaklanan proses emisyonları dahil edildiğinde tüm sektörlerden kaynaklanan CO2 emisyonları 2030’da %32 azalarak 287 milyon tona, 2050’de ise %70’e yakın azalarak 132 milyon tona inmektedir. Böylece Türkiye’nin 1990’dan itibaren yaklaşık %130 artan emisyonları 2018 yılında tepe noktasına çıktıktan sonra azalmaya başlamakta ve 2050’de Baz Senaryo’da öngörüldüğü gibi 700 milyon tona çıkmak yerine Net Sıfır Senaryosu’nda 2018’e göre %70’e yakın azaltımla 132 milyon tona düşmekte ve 1990 seviyesinin %13 altına inmektedir. 2050’de kalan (artık) emisyon düzeyine sanayi prosesleri dahil edilmediğinde 2018 seviyesine göre %80 azalarak 74 milyon tona düşmekte ve 1990 seviyesinin %43 altına inmektedir.
İlginizi Çekebilir
Ulaştırma ve Lojistik Ana Planı
2024 Yılı Yatırım Programında En Yüksek Pay Ulaştırma ve Haberleşme ile Eğitime Verildi
Türkiye’nin Enerji Verimliliği Hareketi