Vedat ÖZKAN
İnşa Etme Kültürü – İnşaat Kuruluşlarında ve Şantiyelerde İnsan Davranışları Kitabının Yazarı
Eğer zamanın akışını bükebilecek gücümüz olsaydı, bütün inşaat kuruluşlarının faaliyetlerini ve onun işverenini; aynı zaman dilimine sığdırarak, birbirinden bağımsız ama ayrı ayrı faaliyet gösterdiklerini ve aynı tiyatro sahnesinde olduklarını düşünelim.
Burada bu yöntemle bilgi aktarmak, daha işlevsel ve daha anlaşılır olacaktır. Ama kültürel değerlerin sınıflandırılması, bu kapsamın dışında tutulacaktır… Çünkü hissedilen kültürel değerleri ulu orta sınıflandırmak, bazı konularda dışa karşı ulusalcılık değerlerini savunmasız kılabilir ve bu bilinç burada dikkate alınmıştır.
İnşaat kuruluşlarının ve şantiyelerin gerçek riskini üstlenen işverenler, daha çok; gerçekleştirdikleri yatırımlar, üstlendikleri taahhüt işleri, ekonomik veya siyasal olgularla değerlendirilirler.
Ama biz burada, birçok yönüyle diğer işverenlerden ayrışan ve kendi çaplarında birçok zorluğa katlanan inşaatın işverenlerini; sosyal davranışlar, ham kültürel değerler ve algı yönünden değerlendireceğiz. Çünkü onları anlayabilmenin yolu, büyük olasılıkla bu olacaktır.
Kısaca, yöntem ve yaklaşımlarımız birçok hassasiyet dikkate alınarak belirlenmiştir. Ayrıca bu yazıda işverenden söz ederken, diğer yandan da doğal olarak ücretli çalışanlar akla gelmektedir. Dolayısıyla şantiyelerin bu özverili ve emektar çalışanları, bir başka yazının konusunu oluşturacaktır.
Bir Dilek: Kurumsallık
Şimdi size bir soru sorarak başlamak istiyorum!
İnşaat kuruluşlarının internet sitelerinde, “Kurumsallık” veya “Başkanın Mesajı” isimli bölümlerde sunulan tanıtım ve bilgiler; gerçekten sahadaki uygulamaları yansıtıyor mu?
Büyük olasılıkla birçok kişi, bu soruyu şantiyelerdeki olaylarla kıyaslayarak ‘olumsuz’ yanıt verecektir. Öyleyse inşaat kuruluşunu ve onu yöneten işvereni, gerçeği çarpıttıkları gerekçesiyle suçlayabilir miyiz? -Tabi ki “evet.”
Peki ya! Özellikle büyük inşaat kuruluşları ve onun işverenleri, neden böyle bir yola başvuruyor? Kendilerini kurumsal göstermek gibi bir saplantıları mı var? Neden gerçek dışı bilgiler yayınlıyorlar?
Bunun yanıtını tarihsel süreçlerde bulabiliriz… Bir oluşum veya bir düşünce ya da bir inşaat yapısının; bazen yıllarca bazen de yüzlerce yıl dillendirildiği veya düzenli ve bilinçli tekrarlanarak gerçekleştikleri görülmektedir. Eğer dikkat edecek olursak, geleceği veya ütopik bir dünyayı konu alan romanlarda bile, kurumsallığın öne çıkarıldığı ve duygulardan arındırılmış mantıksal düşünceler; konu olarak sürekli işlenmekte ve buradaki durum da bunun aynısıdır.
Ülkemizde ve dünyada gerçek kurumsallık alanında yol almış inşaat kuruluşları çok az olup, günümüzün teknolojik gereçlerine ağırlık veren kuruluşlarda ise bu oran biraz daha ileri boyuttadır.
Nitekim, finans ve teknolojik kuruluşlarda kurumsallığın ve mantığın daha ileri seviyede olması da bundandır. Bunun elbette gerekçeleri var. Ancak bu durum buradaki konumuzun dışındadır.
Yıllar içerisinde özellikle büyük inşaat kuruluşlarının işverenlerine; bu kurumsallık konusunu sorabilme olanağım olmuştur. Aldığım yanıtlar ise, genel çerçevede onay anlamına gelen bir gülümseme veya suskunluk ya da aynı doğrultuda onay anlamına gelen yanıtlar vermiştirler.
Diğer iş kollarında olduğu gibi, inşaat kuruluşlarının işverenlerinin de tam kurumsallıktan yana oldukları bilinmelidir. Ancak şunu da çok iyi biliyorlar ki; kurumsallık tamamen geleceğin konusu ve bunu hızlandırmanın pek olası olmadığının da bilincindeler.
Ancak böylesine kritik bir durumu, işverenler haklı olarak çalışanlarıyla paylaşmak istemezler. Bu aynı zamanda bir çeşit yönetme tarzıdır.
İnşaat Tedarik Dergisi’nin Ocak-Şubat/2022 sayısındaki yazımızda belirttiğimiz üzere; “insanın duygu ve düşüncelerine yönelik yeni bir özellik veya köklü bir gereksinim ortaya çıkması gerekir” ki, istenen yöndeki kurumsallık adımları amacına ulaşabilsin.
Çünkü insanlığın iş görme yöntemlerinin birçoğu; binlerce yıldır devam eden ahbap ve akrabalık ilişkilerine dayanmakta ve bu kolay terk edilebilecek bir durum değildir.
Etiketlenen Kişilik
Biraz da işverenin kişiliğine bağlı olarak sergilediği davranışlara odaklanalım!
İnşaat kuruluşlarının sıygısı büyüdükçe, işverenler çevreye karşı daha savunmasız kalırlar… Onları yönlendiren danışman ve yöneticilerin de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladığı zaman aralığı, tam olarak burasıdır.
Bu oluşumla beraber inşaat kuruluşlarında ortaya konulan kararların ve uygulanan yönetim tarzlarının tamamı, işverenin bizzat kendisine özgü değildir.
Ama bunun yanı sıra, bir işverenin vâris yoluyla hangi kuşağın yönetici olduğu veya hangi yörenin gelenek ve göreneklerini ya da akrabalık ve ahbaplık değerlerini yansıttığı önemlidir. Ayrıca işverenin hangi meslekten olduğu veya inşaat işlerinin o kuruluşun ana iş kolu olup olmadığı gibi etkenler; bütün bunların belirleyicisi konumundadır.
Ayrıca kurumsallık düzeyi ve yönetim tarzı ne olursa olsun, inşaat kuruluşları; işverenlerin genel kişilik özelliklerini çoğunlukla yansıtırlar. Çünkü işverenin bizzat kendisi, inşaat işlerinin merkezinde bulunur.
Bu nedenlerden dolayı inşaat kuruluşlarının sergileyeceği davranışlar, kolaylıkla ve kendiliğinden işverenin kişiliği ve onun tutumu olarak algılanır.
Bu tarz yargılar her toplumun kültürel yapısında bulunur ve bir kere ortaya çıktıklarında, kendiliğinden kaybolmazlar. Böyle durumlar karşısında, olumsuzluğu düzeltmek için uygulanacak yardımseverlik faaliyetleri veya görsel ve sosyal medya gibi etkenlerin gücü bile; bir kere ortaya çıkmış bu önyargıları toplumsal düzeyde kolay kolay kıramaz.
Eğer böyle durumlar oluştuysa, yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırtacak en işlevsel yol; sosyal antropoloji ve kültürel değerlerin, o yanlışlığa konu olan içeriğin sınıflandırılarak incelenmesi gerektiği önde gelir. Bunun dışındaki çözüm ve önermelerin, genellikle zayıf kalacağı bilinmelidir.
Çünkü toplumsal önyargılar, mantık yoluyla değil duygulara bağlı kültürel değerlerle çözüme kavuşturulur. Ayrıca inşaat kuruluşlarının faaliyetleri; kültür, doğa, yaşam, medeniyet gibi birçok bireysel ve toplumsal oluşuma etki etmektedir.
Ek Görev Kime Verilmeli?
Şantiyelerin imalatında birçok sorun ve engelle karşılaşılması son derece doğaldır!
Bütün bu aksaklıklar sıradan olaylar olabileceği gibi, olağan dışı da olabilirler. Burada anlatacağımız konu açısından bunun önemi yoktur. Ama şantiye odaklı yaşanan sorunların sıklık ve önem derecesine bağlı olarak, işverenin bizzat kendisinin; çözüm sürecinde yer aldığı durumlar çoktur.
Şantiyelerde sorunları çözmek, genellikle kolektif hareket gerektirir. Böylece şantiyelerdeki sorunların çözüm sürecinde, buyruk alanla buyruk veren arasında daha sıkı etkileşim başlar. Devamında ise, sonuca olumlu ya da olumsuz bir biçimde ulaşılır. Ama burada bunun da önemi yoktur.
Şantiyelerde her işe bir görevli vermek, hiçbir zaman mantıklı bir yöntem ve yaklaşım olmamıştır. Hatta bu durum, şantiyelerin genel işleyiş ve yapısına tamamen ters bir anlayıştır. Bu yüzden şantiyelerde çalışmayı başaranlar, gerçekten özverili kişilerdir.
Artık anlatmak istediğimiz ve saptanan konuya giriş yapabiliriz:
Bir sorunun çözümünde özellikle işverenin yer aldığı bir durum karşısında, olumsuzluğu çözmek üzere görevlendirilmiş kişi veya kişilerin eğer birincil görevi bu değil ise; o sorunun çözümünden belirli bir süre sonra, kişiliklere bağlı olarak; şantiye düzeninde, isteklerde ve karşılıklı beklentilerde istikrarlı bir biçimde değişim yaşandığı çok sık görülmektedir.
Bu tarz durumların şantiye düzenini kökten etkilediği bilinmelidir. Bu nedenle şantiyelerde çözülmesi gereken durumlar karşısında, özellikle kişiliklere bağlı kime hangi ek görevin verilmesi gerektiği; her zaman bir strateji olarak akılda olması gerekir. Bu durumun şantiyelerde birçok etkisi bulunur ve bu nedenle bazı işverenlerin bu olaylara; “işim görülsün de gerisine bakarız” anlayışıyla yaklaşmamaları gerektiği önemlidir.
Diğer yandan da birçok işveren, şantiyelerde bir çalışanın konumunu yükseltirken; bu durumu referans olarak kullandığı çok sık görülmekte ve bu son derece işlevsel bir yöntemdir.
İşverenin, burada anlatılan konuya özel önem vermesi gerektiğini özellikle belirtmek isterim. Çünkü, bu tarz olayların şantiyelerde işveren odaklı daha sık yaşandığı gözlemlenmiştir. Proje yönetimiyle yaşananların etki ve sonuçları ise, bu konunun dışındadır.
Sosyal Medya Kullanımı
Bir işverenin, sosyal medyayı iş amaçlı veya kişisel merakı için kullanırken dikkatli olmasında yarar vardır… Çünkü, zaafları ve zayıf yönleri ortaya çıkacaktır. Bunu ilk fark eden kişiler ise, genellikle o işverenin çalışanları olacaktır. Nitekim bu alanda sayısız örnekler bulunur…
Genel eğilim olarak, taraflar için inşaat alanında kazanç oranları birçok iş koluna göre daha yüksektir. Bu sektörde çalışabilmek veya ondan yararlanabilmek ya da onunla iş birliği yapabilmek için, inşaatın işverenlerine ve üst yöneticilerine sosyal medya aracılığı ile ulaşmak isteyenlerin sayısının oransal olarak, birçok iş koluna göre daha yüksek olduğu söylenebilir. Bazı sosyal medya mecraları incelendiğinde, bu durumun eğilimi kolaylıkla görülebilir.
Diğer yandan ise, işverenle etkileşime geçen bütün sosyal medya hesap kullanıcılarının gerçeği yansıtmayabileceğini veya gerçek hesap olmayabileceklerini tahmin etmenin zor olmadığını söyleyebiliriz.
Durum böyle olunca, bireysel sosyal medya hesabı kullanan, özellikle önemli inşaat patronlarının; gerçek olmayan kişilerle iletişime geçmedikleri savında bulunulamaz. Eğer o işveren bunu bilse, acaba ne hissederdi?
Ayrıca sosyal medya hesapları üzerinden istek ve öneride bulunan kullanıcılara, işveren ve yöneticilerin verecekleri yanıtlar; her zaman ve hızlı bir biçimde antipati veya sempati yaratmaya ama antipatiye daha çok eğilimli olacaktır. Çünkü, yanıt vermemek bile karşıt duygu yaratır.
Her platformda dile getirilen “dijital dünya” kavramı, amaçlanan kök anlamda ve şimdilik tamamen bir geçiş sürecidir. Artık dijital dünya elbette bir gerekliliktir. Ama bu ve birçok nedenden dolayı, özellikle yönetme görevi olan işverenlerin, kişisel sosyal medya kullanım yöntemlerini tekrar gözden geçirmeleri önemlidir.
Antropoloji
İnşaat kuruluşlarının yapılarını ve onların kurucuları olan işverenlerin kültürel değerlerini çözümleyebilmek, birçok konuda önemli ipuçları verecektir.
Nitekim, birkaç yıl önce yurtdışında bir ülkenin önemli bir ihale komisyonundan emekli olmuş antropologla gerçekleştirdiğim söyleşide, aynen şu anlatımda bulunmuştur:
“Biz yabancı kuruluşlara iş vermeden önce, onların kültürel değerlerini araştırır ve neyi nasıl yapabileceklerini, neyi nasıl algılayacaklarını biliriz. Genellikle de yanılmayız. Böylece, yabancılara kaynaklarımızı yararlı kullandırtırız” demiştir.
Yurtdışında faaliyet gösteren veya ihale almaya çalışan inşaat kuruluşlarının işverenleri, bu yaklaşımı gereğinden fazla önemsemeleri gerekir. Çünkü yurtdışı işlerinde işverenin bizzat kendisi, karar süreçlerinin içerisinde yer alır.
Eğer karşı taraf etkileşimde bulunduğu işvereni ve o inşaat kuruluşunu tam olarak çözümleyebildiyse, yetkinlik onun elinde olur ve sunacağı öneriler de bu doğrultuda olacaktır. Burada, bir tarafa iyi diğer tarafa da kötü yakıştırması yapamayız. Bu sadece bir strateji işidir ve bu konulara önem verenleri de takdir etmek gerekir.
Yurtdışı ihaleleri her ne kadar siyasi otoritelerin desteğiyle veya gerçekleştirilen anlaşmalar sonucu gerçekleşse de, ihale sürecindeki fiyat ve özel şartlar ya da bürokratik bazı konular; alt kadroların tarafları arasında bir ticaret konusudur ve bu ayrı değerlendirilmelidir.
Örneğin; karşı taraf sizin “sözlü sözleşme” türüne önem verdiğinizi düşünür ve sizi çözümlediyse, kolaylıkla “hele siz ihaleyi alın sonra o konuyu konuşur ve hallederiz” der. İşveren de bunu doğrudan kabul eder. Çünkü kültürel alışkanlıkları ve değerleri bu yöndedir.
Artık iş başlamıştır ve durdurulamayan bir süreç vardır. İhale zamanı sözlü konuşulan konular artık uçup gitmiştir. Böyle durumlar karşısında, genellikle bürokrasi üzerinden mazeretler uydurulduğu çok sık görülmektedir. İşte bu nedenlerden dolayı, iş görme yöntemlerinin strateji oluşturma adına incelenmesi gerektiği önemlidir.
Nitekim Lisa Gezon ve Conrad Kottak’a göre; Sosyal Antropoloji için Türk kahvehaneleri ve Mezopotamya mezarlıkları insan çeşitliliği açısından inceleniyor olması boşuna değildir.
Bu nedenle Türk inşaat kuruluşları da, ihale alacakları ülke veya bölgelerdeki kültürel değerleri önceden bilmeleri gerekir ki; şaşırtı ile karşılaşma olasılıkları azaltılmış olunsun.
Ama inşaat kuruluşlarının bu alandaki yöntemleri, ya işverenin öncülüğünde ya da son derece etkin ve yetkin üst yöneticiler aracılığıyla gerçekleştirilebilir. Bu tarz yaklaşımların inşaat kuruluşlarının kazanç oranlarına ve bürokratik kolaylıklara olumlu yönde yansıyacağı bilinmelidir. Böylece, işveren ve üst yöneticilerin bu alanda duyacakları mazeretler de hızlıca azalmış olacaktır.
Yüzleşme ve Dürüstlük
Şimdi size basit gibi görünse de her alanda hareketliliğin bol olduğu şantiyelerde; “abi bu patron işi bilmiyor”, “falanca kişinin neler yaptığını görmüyor”, “böyle devam ederse bu patron batar” gibi söylemler bolca kullanılır. Bu düşünceler karşısında bu söylemlerde bulunanların, davranışları ve verecekleri kararlar biçimlenir.
İşveren ise, bu durumun tam tersini düşünür. Hatta bu söylemlerin çoğunun da farkındadır. Görevini yerine getirmeyen bir kişi, işverenin ahbap veya akrabasıysa ya da doğru olmayan kişiyi bizzat işveren işe aldıysa; olumsuz durumları görememesi olasılık dışıdır. Ama işveren, bütün bu durumları kabullenecek olursa; hem kendi kişiliğiyle hem de geçmişiyle hesaplaşması gerekecektir. Çünkü özellikle ahbap ve akrabalar geçmişten gelmektedir.
Bütün bunların yanı sıra, yine bu durumlarla ilişkili bir başka konudan söz etmek istiyorum!
Genel kabul görmüş etik ve ahlak değerleri çerçevesinde dürüst olarak nitelendireceğimiz bir kişinin, yaşadığı olaylar karşısında bulunduğu ortamı ya da işyerini; haksızlığa uğradığını düşündüğü gerekçesiyle bırakma olasılığı her zaman yüksektir…
İşverenler dürüstlüğe özel önem verirler. Ama onun için daha da önemli olan şey devamlılıktır. Çünkü faaliyetlerini devamlılık esasına bağlı olarak, duygularla değil mantıkla sağlayabilirler.
Bütün samimiyetimizle şunu söyleyebiliriz ki; “dürüstlüğümden ödün veremeyeceğim ve zaman zaman çevre koşulları tarafından haksızlığa uğradığımı düşünsem de, işi bırakma girişiminde bulunmayacağım” düşüncesini bir işveren hisseder ise, yukarıda belirtilen söylemlerin hiçbirine izin vermeyeceğini açık yüreklilikle söyleyebiliriz.
Bu konu, asla dürüstlüğe karşı muhalefet olarak algılanmamalıdır. Bu bir durum saptamasıdır. Buradaki durum tamamen kayıptan kaçınma, duygular, mantık ve algı gibi değerlerle değerlendirilmelidir.
Dayanaksız Gibi Görünen Öngörüler
Buraya kadar değindiğimiz konuların içeriği; birçok gözlem ve veriye ya da karşılıklı gerçekleştirilmiş söyleşilere dayanmaktadır.
Şimdi bu yazıyı tamamlamak üzere toparlamaya çalışırken, genel alan bilgisini kullanarak inşaat kuruluşlarının ve onun işverenini; geleceğe yönelik somut dayanağı olmayan ama kıyaslama yaparak yorumlamaya çalışacağız. Bu yaklaşım tamamen bir görüş olarak değerlendirilmelidir. Ancak göz ardı da edilmemelidir.
Çünkü geleceği biçimlendiren kararların birçoğu; teknik ya da teorik bilgi gerektirmeyen ve gelişi güzel ortaya çıkmış düşünce biçimlerinden oluşmaktadır. Biz de burada bu yöntemden yararlanmaya çalışacağız…
Lewis Mumford, yakın bir geçmişe kadar yapıların sadece toprak üstünde bulunan kaynaklarla inşa edilebildiğini belirtmiştir. Bu nedenle bölgelere özgü yapılar bulunmaktaydı. Ama teknolojinin gelişmesiyle, kullanılan kaynakların çeşitliliği çoğalmıştır.
Eğer kabataslak değerlendirecek olursak, dünya genelindeki yeraltı ve yerüstü kaynaklarını en çok tüketen iş kolunun inşaat olduğu kolaylıkla görülecektir. Bir gün veya yakın bir gelecekte bir sabah uyandığımızda; bu kaynakların kalan gerçek miktarlarıyla yüzleşecek olsak, inşaat işleri hangi yönde seyreder? Unutmayalım ki Covid-19 da ansızın kapımıza dayanmıştı.
Çok değerli tarihçimiz Zeki Velidi Togan’a göre, İlhanlılar Devleti’nde emlak ve inşaat rantı çok yüksekti. Bu rantın tavan yaptığı dönemde İlhanlılar dağılmıştı. Günümüzde de dünyanın birçok yerinde emlak ve inşaata bağlı rant, hiç olmadığı kadar yükseldi. Bu duruma insan nüfusunun çoğalması veya ailelerin bölünerek yaşamak istemesi mi neden oldu? Yoksa, rant doyum noktasına mı ulaştı?
Günümüzde binlerce yıllık bazı atasözleri, özellikle son 30 yılda geçerliliğini yitirdi. Bütün bunlar teknolojik gelişmeler sonucu gerçekleşti. Ama inşaat kuruluşlarının bizzat kendileri, teknolojik kuruluşlar değildirler… Bu gerekçeye dayalı olarak teknolojinin daha da gelişmesi durumunda, günümüzün bilindik anlamdaki inşaat kuruluşlarının belki de tamamına yakını; önümüzdeki birkaç 10 yıl içerisinde veya biraz daha uzun bir süreç içerisinde yok olabilecektir.
Ama biz bunu; “siyasi dengeyi tutturamadı”, “yeni nesil işi yürütemedi”, “yanlış kararlar aldılar”, “ekonomik kriz vardı”, “kültür savaşını kaybettiler” gibi düşüncelerle olayları anlamlandıracağız.
Artık dikkat süresinin azaldığı bir ortamda ve şantiyelerde hala fiziksel güçle iş görüldüğüne göre, çalışma yöntemlerinin yenilenmesi gerektiği önemli bir gerekliliktir. Ayrıca, her geçen gün ana merkezden işi yönetenlerle şantiyelerde yönetilenler arasındaki yaş farkı giderek açılmaktadır. Bunun bir yönetim uyuşmazlığına dönüşmeyeceği savında bulunabilir miyiz?
İnşaat iş kolunun dünya ekonomisindeki payının çok yüksek olduğu; tartışma ve görüş ayrılığı yaratmayacak kadar net bir konudur. Eğer teknolojik gelişmeler hızlanarak devam edecek olursa, yapı ve rant konusu kültürel algıların tamamen dışına çıkacaktır.
Eğer sadece yapıdaki rant konusunu ele alacak olursak ve bu rant tavan değerlerine ulaştıysa; toplumlara sunulabilecek “komün düzen” vaadi güçlü bir olasılık durumuna gelebilecektir.
Nitekim inşaat kuruluşları ve işverenler, dünyanın kamulaştırılmaya doğru gittiğini görmeleri gerekir.
Bütün bunların veya bir kısmının gerçekleşmesi durumunda, inşaat işlerinin sayısı ve hacmi; önceden belirlenmiş bir aralıkta seyredeceği güçlü bir olasılık olacaktır.
Aydınlık ve sağlıklı günler dileklerimle…
İlginizi Çekebilir
Şantiye Tecrübesi Nedir?
Buluttan Bile Nem Kapan İnşaat Sektöründe Çevik Yönetim-XXIII “İsrafı Bertaraf Etmek”
Şantiyelerde Manipülasyon